TÜRKİYENİN DİNİ YAPISI
TÜRKİYE’NİN NÜFUS OLARAK DİNİ YAPISI
Türkiye’de resmi makamlarca, ülke nüfusunun %99’nun müslüman olduğu bununda çoğunluğunun Sünni olduğu açıklanmıştır. Ancak, bir sivil toplum örgütü olan “İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (Mazlum-Der)” ve çeşitli dini azınlıkların temsilcilerine göre ise bu oran daha düşüktür.
Devletin resmi olarak, başka gayrimüslim cemaatlar olmasına karşın sadece Rum Ortodoksları, Ermeni Ortadoksları ve Yahudiler olmak üzere üç dinsel azınlığı resmen tanıdığı, ayrıca laiklik çerçevesinde getirilen resmi kısıtlamalar nedeniyle ülkede insanların sosyal hayatlarında dini ifadeleri kullanma ve ibadet etme oranlarının değiştiği belirtilmiştir. Sünni nüfustan ayrı olarak Anadolu’da Şii ve Sünni görüşleri özünde birleştiren ve resmi olarak “Heteredoks İslam Mezhebi” olarak tanımlanan Alevilerin varlığı da vurgulanmıştır.
Buna göre Türkiye’de;
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde terör örgütü PKK ile mücadele kapsamında ve bölge halkına yapılan baskılar sonucu pek çok Süryani vatandaşın evlerini terk etmek zorunda kaldığı ve bu nedenle Süryani vatandaşların sayısının azaldığı belirtilmiştir.
Ayrıca, 1923 tarihli Lozan Antlaşması’nın “gayri müslim azınlıkların” hepsini kapsamasına rağmen, devletin sadece Rum Ortodoksları, Ermeni Ortadoksları ve Yahudiler olmak üzere üç gruba yasal azınlık statüsü vermiş olması ve ekümenik ve Ermeni Patriklikleri gibi dini liderlik kisvelerinin tanınmaması eleştirilmiştir.
DİN ÖZGÜRLÜĞÜ KONUSUNDA SAĞLANAN İLERLEMELER VE GELİŞMELER
2005 yılı Nisan ayında, Mardin ili Midyat ilçesinde, resmi makamlarca Süryanilere ilk defa “Akuti (Bahar bayramı)” kutlamalarına izin verilmesi,
gibi müşahhas örnekler verilerek açıklanmıştır.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Din özgürlüğü kapsamında uygulamadan kaynaklanan bir takım aksaklıklar, eksiklikler ve kısıtlamalar olmakla birlikte, AB’ye uyum sürecinde yasalaştırılan düzenlemelerin (TCK ve Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda yapılan düzenlemeler gibi), din ve vicdan özgürlüğünü en üst düzeyde gerçekleştirmeye yönelik çabalar olduğu ve bu değişimin hız kesmeden devam etmesi gerektiği söylenebilir.Ayrıca, uygulamadan kaynaklanan sorunların, sağduyulu yaklaşımlar ve toplumsal bilincin oluşmasıyla ortadan kalkacağı bilinmelidir.
Din özgürlüğü kapsamında çıkarılan yasaların etkin bir şekilde uygulanması için bu alanda faaliyet gösteren kurum ve kuruluşların (Başbakanlığa bağlı olarak faaliyette olan İnsan Hakları Danışma Kurulu, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi) daha etkin ve aktif görev yapmaları gerekmektedir.
Ayrıca, son günlerde yaşanan “irtica” ve buna bağlı olarak gelişen kısır tartışmaların toplumsal gerilim ve kutuplaşmalara yol açacağı öngörülmelidir. Bu nedenle, devletin bütün inançlara eşit uzaklıkta durması gerektiği, din ve vicdan hürriyetinin özgürce kullanımının devlet garantisi altında olması gerektiği vurgulanmalıdır..
ARDA TUNÇ ZANTUR
Ufuk Tıp 1. Dönem